4 Kasım 2011 Cuma

Yerel Müzik Aletleri

İnsanların dünya üzerine yayıldıkça farklılaşmaları sadece tenlerine, boylarına, huylarına yansımıyor. Kültürler de farklı coğrafyalar, şartlar altında başkalaşıyorlar. Yerel müzik aletlerinin farklılıkları kültürlerin farklılığına, insanların farklı kültürlerin etkisinde var ettikleri müzikal kaynaklarını anlayabilmek için özel ve önemli. Bu hususta okunmaya değer bir şeyler söylemek için gerekli bilginin neredeyse hiçbirine sahip olarak ben, en azından bugüne kadar bilmediğim ya da yanlış bildiğim birkaç enstrümanı ve sesini öğrenmek istedim. Seçtiğim enstrümanlar tamamıyla rastgele, seçimlerimde bir bütünlük, bir nedensellik mevcut değil. Zimbabve, İsveç, Slovakya, Peru ve Madagaskar'dan beş farklı enstrüman ile huzurlarınızdayım;

mbira

Bir Afrika enstrümanı, Afrikanın farklı yerlerinde, farklı türleri kullanılmakta ancak çıkış yeri Zimbabwe olarak bilinmekte. Solda son dönemlerde kullanılan profesyonel mbira'lara örnek bir adet görebilirsiniz  Esasında mbira'nın babası diyebileceğimiz "Mbira Dzavadzimu", yani "Ataların Sesi" Basitçe bal kabağının içine sabitlenmiş metal tarakların gerilip bırakılması ile ses veriyor.Mbira için vurmalı denemez, telli değil, evet tuşlu bir çalgı ama tuşa basmakla yetinmiyorsunuz, bas-bırak gibi bir yöntem kullanıyorsunuz. Basit ve etkileyici bir Afrika çözümü.. Mbira sesini duyabilmek için seçtiğim eser Zambesi  adında bir Afrika türküsü, 



Drejelire 
Hakikaten ilginç bir yerel İsveç'in ulusal çalgısı. Soldaki fotoğrafta aşağııda gördüğünüz kolu çevirirken beri  yandan da çalgının tutuşa göre orta-alt kısmındaki tuşlardan notaları belirliyorsunuz. Kolu çevirmeyi durdurduğunuz anda enstrümanın sesi kesiliyor.  Sesi de oldukça ilginç bu enstrümanı bugüne kadar hiç duymamış olmamı garipsedim. Yanlış tahmin etmiyor isem, aşağıdaki kol döndüğünde telleri titreştirmekte, notalar için kullanılan tuşlarla da sese şekil verilmekte. Enstrümanın sağından ve solundan dolanan tellerin manasına eremedim. Affola, Bir İsveç Türküsü ile affettireyim kendimi;



Fujara
Fujara, Slovakya'lı çobanların geleneksel çalgısıdır. 160cm ile 200cm arasında değişen boyutlarıyla inanılması güç büyüklükte bir flüttür. Her bir el için üç deliği vardır. Çobanların kurttan, kuştan korunmak için taşıdıkları değneklerin içlerini oyarak bu müzik aletini icat ettiklerini düşünmek ne kadar aptalca ise, bir o kadar da gerçek olabilir.  Fujara 18. ve 19. yüzyıllarda yaygınlaşmaya ve festivallerde kendisine yer bulmaya başlamıştır. UNESCO'nun dünya kültür mirası listesinde yerini almıştır Slovak çobanlarının içli türkülerinden biri ile bu ilginç enstrümanın sesine bırakıyoruz kendimizi. üç deyince... bir, iki üç;




Cajon
Evet, bu bir müzik aleti. Kimilerinin dikkatini önceden çekmiş olabilir. Üzerine oturularak çalılan bu aleti sıklıkla flamenkocular kullanmakta ve İspanyol müziğine, kültürüne ait bir enstrüman izlenimi yaratmakta. Esasında Peru'nun yerel çalgısı "cajon" türkçede "kahon" olarak okunuyor. Örneğimizdeki cajon'un üst kısmı görüldüğü üzere plywood'dan yapılmış. Vurulan orta kısmı daha ince bir tabakadan yapılıyor olmalı. Kutunun içerisinde, cajon'un çeşiterine göre teller, ziller benzeri sesi çeşitlendiren etkenler bulunmakta. Bu tip bir aletin akorunu da tabii ki ön plakasının vidalarını sıkıp gevşeterek yapacaksınız. 




Valiha
Valiha, yerel Madagaskar çalgısı. Bambunun etrafına örülmüş gibi gerilmiş metal teller ile ses vermekte. Görünümündeki Afrika etkisi enstrümanın sesinde de mevcut. İlginçtir, modern valiha tellerini bisikletlerin fren kablolarından yapıyorlarmış. Kabloları tel tel ayırdıklarında hepsi valiha'nın başka bir teli oluveriyormuş. Afrika'nın fakirliğinde enstrümanı bisiklet fren tellerinden yapmak oldukça anlaşılır bir tercih olmuş. Bir valiha ustasıyla bugünlük bu kadar olsun;



3 Kasım 2011 Perşembe

Hinduizm'in Rengarenk Tanrıları

Hinduizm yeryüzünün en eski ve 900.000.000 inananıyla en kalabalık üçüncü dini. Kimin var ettiği bilinmiyor. Hindistan gibi bir coğrafyada doğmuş, "semavi" olarak bilinen dinlerden oldukça farklı. Esasında bu inanç sisteminin bir tanrısı yok, onun yerine tanrıya ulaşmada size yol gösterebilecek 37.000 küsur tanrısı var. Hindistan tarihindeki efsanevi şahsiyetlerin zamanla tanrılaştığını söylemek abes olmayacaktır.  Bunların rengarek tasvirleri var, mitolojik derinliği bir kenara sadece tasvirlerini seyretmek bile eğlenceli;


Adnan Turani'nin yazdığı sanat tarihi kitabında Mısır ve Mezopotamya dinlerinin ortaya koyduğu sanat eserlerini karşılaştırırken ilginç bir şey söylüyordu; bir inanç ne kadar ölüm sonrasına yer ve önem veriyorsa sanatı da o kadar insan ya da insancıl oluveriyor. Mısır sanatı, dini kabulleri gereği,   ölüm sonrası hayatın sanatı oluveriyor. Sağda da görebileceğiniz, sanat anlayışına için hükümdarları yani firavunları tasvir ederken dahi insanlığı ön planda oluyor. Vücut hatları,  heykel için önemli, ölüm sonrası mumyalamak dahi esasında o vücudu diğer hayat için korumak amaçlı. Adnan Turani'nin bahsettiği bir diğer önemli detay ise, Mısır'lı erkek tanrıların tasvirlerinin feminem oluşu. Zoraki bir tahmin ile bunun, tanrının cinsiyetsizliğine bir atıf olduğunu tahmin ediyorum. Tabii böyle bir iddia için yıllarca okumak gerektiğini ve haddimi aştığımı bilerek.  Mezopotamya'daki dün temelli sanat -sanırım Pers sanatıydı- o günlerdeki yaşam için üretildiği için İnsanlar, çizimler ya da heykeller daha heybetli gösterilmeye çalışılıyor. Soldaki örnekte görebileceğiniz üzere heykel bir insan heykelinden ziyade, kıyafetiyle sosyal statüsünün heykeli. Kişi, insan ikinci planda, önemli olan o sosyal statüdeki kişinin ne kadar heybetli olduğu. Eminim, her Pers'li için bu kural geçerli değildir. Bu anlayış farklı insanlar için, ve hatta zamanla değişmiştir. Hinduizm bu açıdan bakıldığı zaman Mısır sanatından da öte bir yerde olmalı. Hem başka bir dünya yok, hem de yaşam reenkarnasyon ile kendisini üreten, tekrar ettiren bir süreç. Var olduğu coğrafya gereği de olabilir, çok renkliliğiyle, rengarenk tanrıları ile özel bir yere sahip. Bu tanrılar, işlevleri, sembolik manaları hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Esasında bu bilgilere sahip olmaksızın tasvirlerini incelemeyi de önemsiyorum. Yaşadığımız zaman ve mekandaki dini ögelerden bu denli farklı dini değerlerin insanlığın bizim bilmediğimiz kısımları ile ilgili önemli bilgiler vereceğini tahmin ediyorum. Sahne sırası Hinduizm'in rengarenk tanrılarının;

Solda, Brahma, esasında üç değil, dört yüze sahip, her yanını görebiliyor. Cinsiyetsiz olduğunu tahmin ediyorum feminem bir erkek gibi tasvir ediliyor. Sanırım bu tasvirler genel değil, onlarca belki yüzlerce farklı versiyonunu bulabilirsiniz. Dört yüz ve dört kol standart, çoğu zaman lotus çiçeğinde oturuyor. Her bir elinde tuttuklarının manaları mevcut. O kısmı sizlere kalsın. Sağda, Vishnu, şirin mavisi bir tanrı. yaratılışın tanrısı olarak biliniyor. Yine dört kollu ancak bir tek yüzü,.  Kafasının üzerinde onu koruyan kobra yılanları var. Yılanlar deniz kabuğunu andıracak şekilde çizilmiş.


Sağda ve solda görmekte olduğunuz tanrı Shiva, ya da Şiva. Sağdaki tasvirini görmüş olma ihtimaliniz daha yüksek Shiva "god of destruction" olarak geçmekte. yıkım ya da yok ediş olarak çevrilebilir. Hangisi daha doğru bilemiyorum. Alnında üçüncü göze sahiptir. Ay yıldız kendisine ait sembollerdendir. Brahma ve Vishnu ile birlikte Hindu üçlemesini oluşturur.


Solda Sarawati öğrenmenin, müziğin ve sanatın tanrıçası. dört kolu ve sidarı ile karşımızda.

Sağda ise Lakshmi, zenginlik ve refah tanıçası. Filler zenginlik ve refah ile ilşkilendirilmiş. yine lotus çiçeği üzerinde .




İndra  Savaş Tanrısı

Parvati Güç Cesaret Tanrıçası
Yama Ölüm ve Adalet Tanrısı


Kali, Şeytanın katili
Surya, Güneş Tanrısı
Yama'nın Babası
Krishna,
Büyükbaş Hayvanların Koruyucusu
Vishnu'nun Reenkarnasyonu
Rama
Adil Yönetimin Sembolü
Vishnu'nun Reenkarnasyonu
Ganesha
Bilgelik ve İyi Talih Tanrısı
Parvati ve Shiva'nın çocuğu
Murugan,
Ovaların Koruyucusu
Parvati ve Shiva'nın çocuğu