9 Temmuz 2011 Cumartesi

2 P.R Hakkında





Babamı kaybettikten sonra bir yaşam dolusu eski eşyayla baş başa kaldım. İnsanların gözünde çoğu beş para etmese de bana bıraktığı mirasının en önemli kısmı bu eski eşyalardı. Bunların hepsinde babamdan bir hatıra vardı,  Bu eşyaların ruhunda babamın ömrü saklıydı. 

Mesela bu fotograf, nasıl atabilirim bu hatırayı? Babamın muhabbet ortakları olan bu iki adamdan siyah olan Rafael amca, beyaz olan ise Phil amca. Babam yani Paul Parker ile birlikte 2p.r’yi oluşturuyorlar. Bu onların kendilerine uygun gördüğü lakap. İşleri olmadığında muhakkak babamın dükkanının önüne taburelerini atarlar ve herhangi bir şey hakkında saatlerce konuşabilirlerdi. Çok eğlenirlerdi ancak onların eğlence anlayışları kendilerine özgüydü. Bu üçlü dışında çoğu kimse onları çekilmez bulurdu. 2p.r için bu durum da eğlenilebilecek bir şeydi sadece, fazlası değil. 

Phil amca araba alır satardı. Bu fotografın çekildiği zamanlarda pek şu anki haline göre çok da zengin sayılmazdı. Yine de kendisine olan düşkünlüğü bugünkü kadar açık “her gün çok iyi bir arkadaşının düğünü varmış gibi giyinmelisin” derdi. Babamdan öğrendiğim kadarıyla problemli bir çocukluğu olmuş. Phil amca on bir yaşnıdayken babası çekip gitmiş. Annesiyle baş başa kalmışlar. Epey sıkıntı çekmişler, çok kötü evlerde yarı aç uyudukları çokmuş. Annesi kendisini Phil amcaya adamış, ve ona iyi kötü bir eğitim aldırmayı başarmış. 

Phil amca kendi başına ayakta durabileceği yaşa geldiğinde bir gün kapılarını çalan postacı onlara garip bir haber getirmiş. Meğer Phil amcanın babası kaçtığında piyangodan epey yüklü bir miktar para kazanmış. Onları paranın önerdiği kral hayatı için terk etmiş. Tüm parayı tek başına ya da yanında yaşayanlarla bitirememiş tabii ki. Vefat ettiğinde yasal başka varisi olmadığından piyangodan çıkan paranın geride kalan küçük bir kısmı Phil amcaya kalmış. 

Babanın terk etmesiyle felakete dönen hayat, babanın vefatıyla onlara bir mucize sunmuş. Phil amca da eline geçen bu fırsatı epey akıllıca kullanmış. Bu garip hayatı onu da garip bir adam kılmıştı. Pek arkadaş canlısı biri gibi görünmezdi, en yakın dostlarıyla bile her daim arasında bir mesafe olduğunu, onlara yaklaşmaya çekindiğini sanardınız. Bir kez yakınlarında değer verdiği biri dara düşmemiş olsun, ilk yanında bulacağı kişi yine Phil amca olurdu. Zor durumlar onun profesyonelliğiydi. Bu konuda maddi manevi elinden geleni ardına koymazdı. 

Rafael amca ise kelimenin tam anlamıyla bir garibandı. Yüz elli, belki iki yüz yıl önce Gabon’dan kaçırılarak buraya getirilmişler. Tabii ki köle olsunlar diye. onların köle olup beyaz adama hizmet etmek için yaratıldığına inanabiliyorlarmış. Gabon’a dair neredeyse hiçbir şey bilmiyordu, nesilden nesile anlatılan Gabon öyküleri yitip gitmiş olmalı. Kölelik onların hafızasından köklerini koparmayı başarmış. O artık bir amerikan vatandaşı olmuştu. Gabon denince “öyle ormanları vardır ki..” der biraz bekler ve her defasında bir öncekinden farklı, tutarsız betimlemeler yapardı. Kimi zaman Gabon dünyanın en yüksek ağaçlarının olduğu yerdir –sanki tüm dünyayı görmüş gibi- kimi zaman  bunlar dünyanın en sık ağaçları olur kimi zamansa dünyanın en yaşlı ağaçları olur. 

Rafael amcanın hayatını kurtaran mucize ise ebeveynlerinin son efendileri Mr. ve Mrs. Preston. Bu kadın ve kocası aslında Rafael amcanın babasına arkadaşlarının evlerinde rastlamışlar ve kibarlıklarına hayran kalmışlar. Satın almaya karar vermişler. Yeni efendi adaylarının halden anlayan insanlar olduğunu uman baba onlardan o zaman gönlünü kaptırdığı anneyi de satın almalarını istemiş. Baba uşak anne ise çamaşır, temizlik gibi işlerde çalışan sıradan bir işçiymiş. Arkadaşları da kendilerine yardımcı olup uygun bir fiyata bu ikiliyi satmış.

Bu alım-satımın köleliğin kaldırılmasından 30 yıldan daha fazla önce olduğunu tahmin ediyorum. burada önemli olan efendilerinin bu çifte köleden daha çok uşak gibi davranması, uşakların da bu lütufa karşılık köle kadar sadık birer uşak olmaları. Bir süre sonra aynı evde yaşayan hizmet eden ve hizmet edilen iki aile olmaları, öyle ki Mrs. Preston’ın oğlunun yanında Rafael amcaya da küçük çaplı eğitimler vermeleri gibi uzatabileceğimiz, o zamanlar için zamanının ötesinde iyilikler görülmüş. 

Talih Rafael amcaya kepçe dolusu iyilikler vermiş ama kaşıkla geri almayı da ihmal etmemiş. Çok küçük yaşlarda geçirdiği çocuk felci sırasında efendileri ona kendi çocukları gibi bakmışlar. Onu kurtarmayı başarmışlar ancak epey ciddi ve kalıcı izlerle. Rafael amcanın sağ gözü görmezdi. Konuşması hep teklerdi. Sağ ayağı da koşmaya çalıştığında hafiften aksardı, yürümeye çalıştığında fark etmezdiniz. 

Babam ise bu ikilinin yanında çok daha sıradan bir hayata sahipti. Babasının doğduğu yerde doğup, aynı olmasa da benzer okullara gitti, o okullardan birkaç kilometre ötede oturan bir kadına aşık oldu. Bisikletle o muhitte epey dolandı. Onu da kendine aşık edip bir aile kurdu. Onun kölesi de olması, kimseye köle de olmadı. Ebeveynleri sıradan ve mutlu aile denebilecek cinstendi. 

Bu üçlü yani “2p.r ” her şey hakkında konuşabilirlerdi. bir keresinde yaz tatilinde evde sıkılıp babamın yanına gittim. Oturup onları dinleyip, yetişkinler ne hakkında, nasıl konuşurlar görmek, duymak, bu tartışmanın ufak da olsa bir parçası olmak istemiştim. Tartıştıkları konu “kurbağa mı yoksa hamamböceği mi daha çirkin” bu tartışmanın saatler sürdüğünü unutamıyorum. Çünkü Rafael amca kurbağalardan nefret ederdi. Görmeye bile dayanamazdı. 2P’ise hamamböceğinin daha çirkin olduğunu düşünüyorlardı. 

Bu üçlü yaklaşık olarak 25 sene orada oturmaya, muhabbetlerine, paylaşımlarına devam ettiler. Tüm dünya bu 25 yılda neredeyse tamamıyla değişmişti ama onlar hala aynı yerdeydi, hala manasız konularda konuşarak gülüp eğleniyorlardı. İşte bu fotograf o 25 senenin elde kalan somut tek hatırası.

Babamın sürekli anlattığı fotografın hikayesi ise şöyle; Phil amcanın üçüncü çocuğu Donald’ın doğumundan birkaç gün sonra, ilk defa görüştükleri günmüş. Phil amcanın mutluluktan ayakları yere basmıyormuş. Tam fotografın çekilmesi sırasında Rafael amcayla dalga geçiyormuş “üçte üç Rafael” diye. Phil amcanın üç çocuğu da erkektir. Rafael amcanın ise tam dört tane kızı vardı. Rafael amcanın bu durumdan hiç şikayetçi olmadığını söylemeye gerek yok sanırım. 

Fotograf arkasına düşülen nota göre 2p.r ’nin henüz beşinci yılında çekilmiş, bu tarihi Donald’ın doğum tarihi ile doğrulamak mümkün. Bu fotograftan sonra yirmi yıl daha muhabbetleri devam etmiş. Bu kadar sürelik ömre sahip olamayan insanlar var ve onlar bu süreyi birlikte geçirebildiler. 1984’de Phil amca şirketi zorunlu kıldığı için şehre taşındı. Buna rağmen yakaladığı her boş zamanında, tatillerinde yine mahallemize uğramayı asla ihmal etmedi. Rafael amcayı ise 1991 yılında kaybettik. İki tarih arasındaki yedi yılda babam ve Rafael amca yollarına P.R olarak devam ettiler. Birbirlerine daha sıkı sarılmışlardı ama ara sıra Phill amcanın ziyaretleri haricinde çocukları ölmüş evli çiftler kadar hüzünlüydüler. 91’de Rafael amca temelli gittikten sonra babamın tek neşe kaynağı torunları oldu.

Onunla ne zaman birlikte vakit geçirsek 2p.r.’nin muhabbetlerinden alıntılar yapardı. Ben gülmesem de babam o anı ilk kez yaşıyormuş gibi gülmekten kendinden geçerdi. O anlarda babamı sıkıcı bulduğum doğrudur. şimdi yanımda olsa ve yine o anılarını anlatsa dinlerim ama yine sıkıcı bulurum sanırım. Önemli olan şu ki, bu muhabbetlerin onun için anlamını bilerek sıkıcı bulurum diyelim. 

Bir şarkı vardı, Rafael amcanın çalıp, söylemeyi en çok sevdiği şarkı. Aralarda tekleyen sesine rağmen şarkıya gerçekten ruh katarak söylediğini de itiraf etmeliyim. Benim için en az bu fotograf kadar değerli bu şarkıyı da Rafael amca kadar olmasa da iyi bir yorumdan dinlemek isterseniz, bu bahsi onunla kapatalım. 


http://youtu.be/kJvvFjHlP3E

1 yorum:

  1. Gayet güzel olmuş, okuyucuyu hikayenin bir parçası yapıyor. neredeyse ailenin soyağacının haritasını da koymanı isteyeceğim.

    Paul Auster tadı alıyorum yazılarını okurken.

    Devam, harika

    YanıtlaSil