Bugün, dünya çapında yerleşik tüm o antipatiye rağmen Amerika Birleşik Devletlerinin özel bir yer olduğunu düşünüyorum. 1492'ye kadar beyaz adam görmemiş, kocaman, beyaz adamın geldiği topraklara göre neredeyse kaynak bakımından bakir yepyeni bir dünya. Yaşam burada adeta yeniden başlamış, uygarlık için beyaz bir sayfa olarak kabul görülebilir. O beyaz sayfanın tüm defter üzerine düşürdüğü simsiyah gölgesinden azade, belki de o gölgenin var olmasının sebebi olan güzelliklerini bilgisayar ekranından da olsa seyretmeyi çok sevdiğimi söyleyebilirim. New Orleans bu güzellikler içerisinde en öne çıkan birkaç yerden sadece bir tanesi.
Epey bilindiği üzere, bu topraklar Amerikalılarca, Fransa'dan 15 milyon dolar karşılığında satın alınmış. Napolyon'un bu kararında, ellinde tutamayacağını anlaması olduğunu tahmin edebiliriz. Her ne kadar satın alınan Louisiana Eyaleti olarak bilinse de esasında içerisinde bugünkü Louisiana'yı da barındıran, bugün 9 farklı eyaletin sınırları içerisinde yer alan çok daha büyük bir alan satın alınmıştır. Amerika toprakları üzerinde bu denli derin Avrupa, hatta özelinde Fransız etkisi başka bir yerde yoktur. Köle ticaretinde önemli bir liman olan New Orleans'da Fransızca konuşan siyahi insanlara rastlamanın normalliği garip bir hal olmalı.
New Orleans, Louisiana dendiğinde çoğumuzun aklına "Katrina" kelimesi gelecektir. Benim için bu şehri ve eyaleti çekici kılan oradaki hayat olduğu için, bu felaket hakkında konuşmaktan geri durmak istiyorum. Bu gördüğünüz dükkan felaket sonucu bu halde değil. New Orleans'da eski, bakımsız ev görmeniz gayet olası. Zaten burası hiçbir zaman Amerika'nın en gelişmiş eyaletlerinden biri olmamış. Nüfus grafiğine bakıldığında, 1960'lardan beri sürekli azalan nüfusu, buradaki yerleşik hayatın diğer eyaletlere göre daha az cezbedici olduğu hakkında bir ipucu olmalı. Benim için de ömür geçirilecek bir yer değil. Ancak bu dükkanı gezmeyi gerçekten isterdim.
Görmekte olduğunuz görselin resim ya da üzerinde oynanmış bir fotoğraf olması çok önemli değil. New Orleans renkleri ile övünen bir şehir, bu görsel ise övündüğü şeyde ne kadar haklı olduğunun basit bir kanıtı. Yukarıdaki fotoğraflarda da görebileceğiniz üzere üzerinde hiç oynanmamış fotoğraflarda dahi New Orleans yeterince renkli. Gökdelenlere uzanan eski sokağındaki her evden, evlerdeki her detaydan başka bir renk fışkırmakta. Bu denli renkli olabilmesini belki de devasa bir şehir olmamasına borçlu.
Hiç görmediğin New Orleans'a dair tahminim bu renklerin esasında birer sembol olduğu. Suç oranı yüksek bir güney eyaletinden bahsetsek de benim hayalimdeki New Orleans hayatın bütün renklerine, farklılıklarına kucak açmış doğa kadar çeşitli, canlı. Bu fotoğraf http://rdvernon.wordpress.com blog'undan arak'tır. Blog'da New Orleans ve Louisiana'ya dair birçok renge ve güzelliğe şahit olma şansınız mevcuttur.
İklim'den de bahsetmek gerekli, burası Amerika'nın en fazla yağış alan yeri diye okudum. Havası oldukça nemli ve bunaltıcı. Fırtınalar şehri olduğunu da atlamamak lazım. Benim için şehir olan New Orleans değerli ancak şehir ve eyalet içerisindeki bataklıkları ile de meşhur.
Bu şehrin hiç mi karanlığı yoktur, gece buraya da Bilge Karasu'nun da anlattığı gibi kuytulardan başlayarak yayılmıyor mudur diye düşünürken bu fotoğrafa denk geldim. Sanırım buralarda biraz dahi ışık varsa gece yoktur. İnsanlar bu kuytulara renklerin ağırlığından kaçıp, dinlenebilmek için geliyorlardır, biraz dinlenebilmek için. İnce ama rahatsız etmeyen ıslaklık, sıcak özel bir kahve, sigara ve cafe'de çalmakta olan New Orleans'a özgü eski bir müzikle hayal ediyorum bu sokakta olduğumu. Nemden zar zor nefes alırken, yine de burada olduğum için oldukça mutlu ve huzurlu olurdum.
New Orleans'dan bir mezarlık fotoğrafı. Ölümün kasveti bile bu insanların renklere olan sevdasına gölge düşüremiyor olmalı. Fotoğrafı çekenin kolaycı müdahalesi de olabilir, mühim değil. Baktığım yüzlerce fotoğrafın içerisinde Katrina felaketini saymazsak her şey, her zaman renklerin en güzeli ile döşeli, sanırım hayat devam ettikçe New Orleans renkleri ile anımsanacak
Blues'dan, caz'dan , Louis Armstrong'dan, Oscar Peterson'dan, hatta Grandpa Elliott'tan Mardi Gras'tan, kölelik ve kölelik sonrası siyahlardan, LGBTT bireylerin varlıklarından ve o bahsettiğim renklere katkılarından, timsahlarından, New Orleans limanından ve bir o kadar da henüz hakkında hiçbir şey bilmediğim detaydan bahsetmeden olmaz tabi ama bu şehri hiç görmeden bu kadar oluyor, bir gün yerinden, kendi objektifimden anlatabilmek üzere, eski birkaç seçme ile güle güle...
gidelim paspartu!
YanıtlaSil